Büyümüş çocuklardık biz Portuga. Öğrenmeye hayattan başlamıştık. Oyunlar yerine gerçeklerle vakit geçirmiş, düştüğümüz vakit ağlamak yerine kalkmaya çalışmıştık. Ellerimiz çamurdan değil de pislikleri toparlamaktan kirlenmişti. İlk yaşlarımızı ilgi için değil acıdan akıtmıştık. Gezip, tozup, dağıtacağımız yaşta oturmuş dünyanın tüm yükünü sırtlamıştık. Dimdik yürümemiz gereken yerden kamburumuzla geçmiştik. Bileklerimizi kanatmış, boğazımıza zamanla kalınlaşan ince ipler geçirmiştik. Başlangıçların hiç sonunu getirememiş, hep yarım kalmıştık. Eksik. En başından beri sürekli koşmuş fakat ebeleyememiştik hayatı. Tutunamamıştık bir tarafına. Çocukken büyümüştük biz Portuga. Uyumak yerine güneşi beklemiş lakin hep karanlığa esir olmuştuk. Sokakları gezmiş, kırık lambalar altında benliğimizden olmuştuk. Yıldızları dost edinmiş, yol bellemiştik. Hayalleri unutmuş, gerçeklere alışamamıştık. Yaşamaya çalışmış fakat hep bir yerde takılıp durmuştuk. Elimizi uzatmış, tutulmasını beklemiştik. Tabi kirli olduklarını hesaba katmamıştık. Düşünmeden hareket etmeyi kendimize çok görmüş, hep düşünerek adımlamıştık. Manasız olduğunu bile bile görünmek için çabalamıştık. Lakin görünmez olduğumuzu unutup durmuştuk. Umutlanmıştık. Fakirin ekmeğinden çalmış soframıza koymuştuk. Tadına bakamadan kusuvermiştik. Beklentilere kapılıp zamandan olmuştuk. Büyümeyi bile becerememiştik. Şimdi sona varmayı beklemek dışında yaptığımız hiçbir şey yok. Sona koşacak kadar cesaretimiz kalmadı Portuga. Onun bize gelmesini beklerken, yaşamın bir köşesinde tükeniyorduk. Hemen yamacımızda dururken son, biz gözlerimiz kapalı bir şekilde duruyorduk olduğumuz yerde. Çocuktuk Portuga. Ama büyümüştük. Büyümüştük ve öylece kalakalmıştık uçurum kenarlarında. Ne aşağı düşebiliyorduk, ne geri dönebiliyorduk. Öylece duruyorduk. Va durmadan kamburlaşmaya devam ediyorduk.
Bir yanıt yazın