Sıcaklık, yalnızca bir hava durumu değildir.
O, terleyen bir tenin ötesine geçen bir düşünce biçimidir.
Bazen güneş yoktur ama sıcak yine de oradadır.
Çünkü sıcak, dışarının değil; içerinin bir gerçeğidir.
Bir varlık, ne zaman “burası fazla sıcak” derse,
aslında bulunduğu yeri değil, içine sıkıştığı düşünceyi tarif eder.

Sıcakta yaşamak, ısınmak değildir.
Isınmak konfor ister;
sıcakta yaşamak, katlanmak gerektirir.
Ve katlanmak, her zaman farkında olmaktır.
Çünkü ancak farkında olan yanar.
Yanmanın ne olduğunu bilmeyen, kavrulmaz.
O sadece pişer.

Varlık, sıcaklıkla birlikte doğmaz.
Ama bir gün, alnında ilk terin damladığını fark ettiğinde,
sıcaklıkla tanışır.
Ve o günden sonra, serinliği yalnızca anımsar.
Hissedemez.

Sıcaklık bir duvardır.
Kıpırdasan çarparsın,
durursan boğulursun.
Ve en çok da nefes almak istersin.
Ama sıcaklıkta nefes bile sıcak gelir.
İçeri çektiğin her hava, dışarının seni teslim aldığına bir işarettir.
Dışarıdan gelenin içeriye hükmettiği bir çağ.

Gölgede kalmak serinletmez.
Çünkü gölge artık sadece bir ışıksızlıktır,
ferahlık değil.
Serin olan her şey zamanla buhar olur.
Ve sıcak, kendine benzeyeni değil;
kendine uymayanı yok eder.

Bir varlık, neden sıcaktan kaçar?
Kaçmak neyi çözer ki?
Her kaçış, başka bir sıcaklığa varır.
Çünkü dışarısı ile içerisi arasında fark kalmamıştır.
Varlık artık sıcağın içinde değildir;
sıcak, varlığın içindedir.
Ve içeride olan hiçbir şey, kapı aralanarak çıkarılamaz.

Sıcaklıkla baş etmek diye bir şey yoktur.
Sıcaklık, baş edilmeyen şeylerin başında gelir.
Çünkü ona karşı durmak, onu artırır.
Sıcakta terleyen sadece beden değildir;
irade de çözülür.
İç ses bile buharlaşır.

Ne zaman terlemeye başlarsa bir düşünce,
işte o zaman başlar çözülmek.
Çünkü düşünce soğukta çoğalır,
sıcakta erir.
Varlık, bu eriyişi yaşarken susar.
Ve susmak, sıcakta direnmenin yeni şeklidir.
Bir tür sessiz başkaldırı.
Ama sessizlik bile bir noktadan sonra pişer.
Ve artık ses çıkarmaz, yalnızca sızar.

Bazen bir pencere açılır.
Ama rüzgâr gelmez.
Çünkü sıcaklık, geçit vermez.
O, hareketten beslenmez.
Tam tersine;
hareketsizlikle hükmeder.
Sen ne kadar sabit kalırsan,
o kadar çok yayılır.

Bu yüzden sıcak, genişlemenin metaforudur.
Sıcakta daralan varlık değil,
genişleyen teslimiyettir.
Ve teslimiyet, çoğu zaman yanlış isimlendirilmiş bir kabullenmedir.

Varlık, bir noktadan sonra şunu fark eder:
Sıcakta ayakta durmak, yanmaktan daha zordur.
Ama oturmak, vazgeçmek demektir.
Terleyerek ayakta kalan, hâlâ direniyordur.
Ama artık direnişin dili değişmiştir.
Çünkü sıcakta konuşmak israf,
düşünmek lükstür.

Ve sonunda, varlık düşünmeyi bırakır.
Çünkü düşünce, teri kurutmaz.
Sadece yeni bir ter üretir.
Ve o ter, hiçbir zaman serinletmez.

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Biz Muamma,

Sanatın sınırsız dünyasında özgürce dolaşan, ifade biçimlerine kalıplar koymayan, düşünen ve üreten bir topluluğuz. Muamma, sanatın her dalına dokunarak yeni bakış açıları sunmayı, bağımsız ve özgün içerikler üretmeyi amaçlayan bir oluşumdur.

Bizim için sanat, sadece estetik bir olgu değil, aynı zamanda düşünceyi besleyen, sorgulatan ve dönüştüren bir güçtür. İşte bu yüzden, kendimizi tek bir tanımın içine hapsetmiyor, sanatın içinde özgürce var oluyoruz.

Bize Ulaşın!