KENDİME MEKTUP

Yarın bir yaş daha alıyorum. Ve bilmiyorum bu ne demek… Daha mı büyüdüm, yoksa sadece daha mı yoruldum? Bazen kendime sarılmak istiyorum ama kollarım bile yetersiz kalıyor gibi. İçimde bir çocuk var, sesi kısılmış, bağırmak istiyor ama hep usul usul fısıldıyor: “Buradayım.”
Bu hayat, beni çokça eksiltti. Sevgisizliğin, varla yok arası dokunuşların, hep bekleyip gelmeyenlerin ortasında büyüdüm. Ve hâlâ bir şeyleri doldurmaya çalışıyorum… İçimdeki boşluklar bazen öyle derin ki, sanki üzerine düşsem kendimi bile kaybederim. Ama hâlâ çabalıyorum. Küçücük şeyleri sevmeyi öğrenmişim, bir kedinin mırıltısını, bir yaprağın titreyen kenarını, göz göze geldiğim o anlık sessizliği.
Seviyorum ben aslında. Belki çok yanlış yerlerde, belki çok eksik insanlarda… Ama içimde hâlâ sevgi var. Öyle saf, öyle sahipsiz ki bazen kime vereceğimi bilemiyorum. Ve bazen hiç alamadığım sevgilerin yerine kendimi koyuyorum. Sanki ben seversem, her şey düzelecekmiş gibi…
Sabrettim. Çokça sustum. İçime attım. Ama sonra taşıyamadım. Taşmak da sabırla olurmuş, onu da öğrendim. Kendime kızdığım zamanlar oldu, kendimi sorguladığım, “Neden böyleyim?” dediğim. Ama artık biliyorum… Ben sadece hissettim. Fazla derinden, fazla sessizce.
Bazen nefes almak bile ağır geliyor. Göğsümün ortasında sanki görünmeyen bir el var, bastırıyor, susturuyor, unutturuyor. O kadar çok sustum ki zamanla sesim içimde boğuldu. Kimse duymadı. Kimse de sormadı zaten: “Sen nasılsın?” demedi. Hep bir kenarda unutulmuş gibi hissettim. Sanki bu dünyaya fazlalıkmışım gibi… Sanki birileri doğarken, ben yanlışlıkla düşmüşüm gibi.
Geceleri en çok o boşlukta yankılanan düşünceler yoruyor beni. Aynada tanıyamadığım bir yüz görüyorum bazen. Ne zaman bu kadar yabancılaştım kendime? Ne zaman içimdeki o çocuk sustu da büyüdüm sandım?
Bana öğretilen sabır, susturulmuş bir çığlıktan ibaretti. Her şeye “geçer” dediler. Ama bazı şeyler geçmedi. İçime sindi. Orada büyüdü. Orada kaldı.
Kendime karşı bile yabancılaştığım oldu. Aynı bedende, farklı zamanlarda yaşayan bir sürü halim var artık. Biri kırgın, biri öfkeli, biri umutsuz. Bir de hâlâ bekleyen biri… Her şeye rağmen, hâlâ bir şeylerin değişebileceğine inanan o inatçı gölge.
Ama gerçek şu ki, ne kadar uğraşsam da bazen sadece yoruluyorum. Yorulmak, düşmek, kalkamamak… Ve en kötüsü, kimsenin bunu fark etmemesi. Sanki yavaş yavaş siliniyorum da kimsenin umurunda değil gibi.
Ve bu mektubu yazarken bile içimde bir sızı var… Çünkü kelimeler yetmiyor. Çünkü ben yetmiyorum.
Ama yazıyorum işte. Belki de en azından acımı sahiplenebildiğim tek şey bu.
İmza: Ben(Zeze)

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Biz Muamma,

Sanatın sınırsız dünyasında özgürce dolaşan, ifade biçimlerine kalıplar koymayan, düşünen ve üreten bir topluluğuz. Muamma, sanatın her dalına dokunarak yeni bakış açıları sunmayı, bağımsız ve özgün içerikler üretmeyi amaçlayan bir oluşumdur.

Bizim için sanat, sadece estetik bir olgu değil, aynı zamanda düşünceyi besleyen, sorgulatan ve dönüştüren bir güçtür. İşte bu yüzden, kendimizi tek bir tanımın içine hapsetmiyor, sanatın içinde özgürce var oluyoruz.

Bize Ulaşın!