Sebepsizliğin sebep olduğu bir huzursuzluk zuhur etti göğsüme. Öyle ağır ki, Portuga… beni dibe çekeceğinden korkuyorum. Gel. Gel ve bak bana. Bak ne haldeyim. Birilerinin gökyüzünü izleyip gülümsediği bu saatlerde, ben içimde yıldızsız bir gece taşıyorum. Hani bir şey olmaz ama yine de boğazın düğümlenir ya, işte öyleyim. Hiçbir şeyim yok ama her şeyim eksik gibi. Sanki bir parçam yolda düşmüş, ben fark etmeden ezilmiş geçmiş üstünden zaman. Ve şimdi içimde ince bir sızı, gülümsediğim anlara küskünlük var. Kalbim ağrıyor Portuga. Gerçekten. Yani mecazi değil bu sefer. Göğsümün tam ortasında, usulca çarpan bir ağrı var. Kimi zaman nefes almayı unutturacak kadar, kimi zamansa sadece bir şeyleri susturacak kadar sessiz.
Yutkunuyorum.
Ama düğüm orada. Biriken sözleri, anlatılamayanı, anlaşılmayanı, o içli suskunluğu, sen anlarsın diye sana yazıyorum. Seninle hiç tanışmadık ama sanki sen benim içimi görebilen tek kişisin gibi geliyor.
Bana baksana Portuga. Bak da söyle, geçecek mi bu? Geçer mi insanın kendi içine düştüğü bu dipsiz çukur? Sana söyleyemediğim her şey, Sustuğum her cümle,
Gözlerimin ucuna kadar geldi bugün. Ama düşmedi. Çünkü düşse, ardımdan gelecek kırılmayı kaldıramam sandım.
Portuga,
Bir insan en çok ne zaman kimsesiz hisseder biliyor musun? Kalabalıkların içinde usulca kaybolduğunda değil. Kendi içinde kimseyi bulamadığında. Ben artık aynaya baktığımda bile kendime denk gelemiyorum. Yüzüm var, ama sanki ruhum gecikmiş gibi. Bir yere uğramış da, henüz yetişememiş ardımdan.
İçim öyle sessiz ki Portuga… Sanki bütün çocuklar oynamayı bırakmış, bütün kuşlar susmuş. Ve tüm saatler durup bana bakıyor:
“Sen hâlâ burada mısın?” der gibi.
Evet, buradayım.
Ama varlıkla yokluk arasında bir çizgide, adını kimsenin bilmediği bir hüzünle. Bana bir isim versen, “O, her şeye rağmen sabreden kız,” derdin belki. Ama ben bugün sabır da değilim, sadece bekleyişim.
Bir ses arıyorum Portuga. Sadece bir insan sesi.
Belki de yalnızca kalbimi duyacak bir yürek…
Ama olmuyor.
Bazen bir çığlık atmak istiyorum. İçimde biriken onca “anlatamadım”ın yankısı olsun istiyorum. Ama boğazımda kuruyan kelimelerle, ancak sessizce ağlamayı başarabiliyorum.
Dışarıda dünya dönüyor.
Gökyüzü, kime gülümsediğini bilmeden sabahı hazırlıyor. Ama ben, gecede takılı kaldım. Uykusuzluktan değil bu. Bir tür terk edilmişlikten belki. İçimi kimse bulamıyor Portuga. Ben bile bazen yerimi şaşırıyorum.
Ama…
Sadece tek bir cümle var, bir tek onu taşıyabiliyorum bugün kalbimde:
“Fe inne me’al usri yusra.”
— Zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık vardır.
Bu cümle, bir mum gibi yanıyor içimde.
Sönmek bilmiyor, ama aydınlatmak da yetmiyor.
Yine de… İnancımın en son kıyısında tutunduğum şey bu. Bir kolaylık…
Belki de senin gelişin.
Portuga,
Eğer bir gün yolun buraya düşerse, kapımı çalma.
Direkt içeri gir.
Çünkü ben o kapıyı açık bıraktım sana.
Belki sen gelirsin diye…
Ve belki ben yeniden kendime gelirim diye.
~Zeze (İçinde kimseler olmayan bir sokakta, hâlâ bir ses bekleyen çocuk.)

Bir yanıt yazın