Bilmem seni nerede bulacağım.
Belki bir rüzgarın esintisinde,
Belki bir çocuğun gözlerinde,
Belki de hiç var olmamış bir masalın içinde…
Ama işte sana yazıyorum,
İçim kan ağlarken, yüreğim dağlanırken,
Bir ses, bir dokunuş ararken bu sessizliğin içinde.
Gözyaşı deryasında boğulup durur yüreğim,
Sanrıların içinde yönümü bulmaktan acizim.
Ne bir limanım var dinlenecek,
Ne de bir kurtaranım var beni bu dertten çekecek.
Keşkeler dehlizinde sürükleniyorum şimdi,
Her adımda geçmişin yankısı, içimi deliyor gizli gizli.
Bir çocuğun sessiz çığlığıyım belki de,
Duyulmamış, sarılmamış, avutulmamış bir hece.
Zaman, kör bir rehber gibi,
Tutuyor elimden ama götürdüğü yer dipsiz gibi.
Anılar, yırtık bir mektubun satır arası,
Okudukça yanıyor, tutuşuyor kalbimin atlası.
Uykusuz geceler diz çöküyor başucuma,
Kırık dökük hayallerim diziliyor uzun bir kuyrukta.
Ve ben…
Bir ihtimalin mucizesine inanmakla,
Bir hiçliğin ortasında kalakalmışım arasında.
Portuga,
Yok mu buna bir çare, yok mu bana bir çare…
Gökyüzü bile ağlar olmuş hâlime,
Bir yıldız düşmüyor artık dileğime.
Kendimi ararken kendimde kayboluyorum,
Sesimi duyan var mı, bilmiyorum… susuyorum.
Her nefes bir isyan, her bakış bir sitem,
Sevilmek istedim sadece, hepsi bu, hepsi dem.
Ama hayat…
Çoğu zaman sağır kalıyor sessiz dualara,
Ve ben hâlâ bekliyorum,
Bir gün biri çıkıp “Ben buradayım,” desin diye yaralara.
Sen misin o?
Saçlarımı okşayacak olan…
Benimle susacak ama suskunluğumu anlayacak olan…
Varlığıyla beni tamamlayacak olan…
Bilmiyorum.
Ama biliyorum ki bu mektup seni bekliyor,
Ve sen, bir yerlerde, belki de gözlerimi okuyarak
Beni duyuyorsun…
Bir yanıt yazın