Unutmak ne büyük nimetmiş meğer
Lakin nisyan her gönle nasip olmaz imiş
Ben, hâfızasıyle mağrur bir serâpın
Âvâzına tutulmuş bir mücrim gibi beklemekteyim.
Mâziyle meşgul aklım,
Bir mürûr-i hayâlinle tenâsül ediyor gecelere
Ve her gece, içimde bir hicrân-ı devrân
Gönlümde bin pare inkisâr…
Sen bilmezsin,
Ben kelimeleri kalbime giydiririm
Sükûtla seyrederim zeval bulmuş âlemimi
Zîrâ her hatıran, bir nefhâ-yı âh ile
Kandilimde köz tutmakta.
Bir tebessümün titrek ışığındaydı hayâlim
Lâkin ne vakit ki teveccühün
Gurbetin lisanına büründü,
Ben, kendi dilimde yetim kaldım.
Hüznüm,
Sırat köprüsünden daha incedir şimdi
Ve adım her geçtiğinde hatırana
Bir yitik secdeye dönüşür dualarım.
Ey meçhûlün vüs’atiyle büyüyen şekvâm,
Ben seni,
Unutamadığımı unutmakla cezalandırıyorum artık
Ve her “iyiyim” dememde
Bir hicv-i hasret gizliyorum, seni en iyi senin bilmediğin yerden.

Bir yanıt yazın