Çok değiştim. Ne yazacağımı bilmiyorum. Aldım elime kalemi birden amansızca. Kafam durgun bir saat gibi. İlerliyor fakat aynı yere gelip duruyor. Bir dinginlik hakim Rüzgar esiyor savuruyor kıvırcık saçlarımı. Savruldukça kendimi buluyorum. Biraz asi fazlasıyla hassas. Bu ipte yürümek çok zor lakin gördüğüm o güçlü kadın korkmadan bakıyor manzaraya. Manzara uçurum fakat derin bir nefes aldırıyor. Dengem bozuluyor bazen. Sonra hatırlıyorum ki hissizleşmeyen duygular biraz dengesiz, fazlasıyla mutlu. Gözlerimdeki derinlik her defasında kendimi bulduruyor bana. Yosun tutmaya yüz tutmuş güven duyguma göz yaşlarım akıyor. Yosun tutsun istemiyorum. Peki uçurumda yürüyen ben yosun tutmuş o denize düşerse? Aslında düşmekten değil de saçlarımın savruluşuna irkiliyorum. Düşerken gözlerimi kapatmasınlar. Çünkü ben düşerken de manzaraya bakmak istiyorum. Ben değişmişim. Biliyorum…Biliyorum fazla hassasım. Düşerken bir kelebeğin kanadını kırabilirim. Bilmiyorum, yürüyen bedenler arasında böyle düşünmek…Yorucu lakin beklentiye girmiyorum. Düşünüyorum. Yüzümde oluşan tebessüm ısıtıyor bedenimi. Tenimin kokusu buram buram dinginlik kokuyor. Yağmur yağıyor. Kirpiklerim birbirine karışıyor ve ben sırılsıklam olmanın mutluluğu ile düşüyorum. Ve işte düştüm. Biraz acıdı lakin buna değerdi. Biraz ıslak fazlasıyla derinim sadece. Caddeler çığlıklarla kuruyor sanki, yürüyorum. Bu çığlıklar kurutur mu bu denli ıslaklığı? Güneş doğsa kuruyacak evet. Fakat sessiz çığlıkları kim bastıracak? Susuyoruz tekrar ve tekrar. Benim de çığlığım karıştı artık. Belki de çığlıklarımı sükunetimle bastırmak istiyorum. Kayboluyorum kendimde yeniden.
Bir yanıt yazın