Kayıtsız kaldım hayatın çakıl taşlı yollarında.
İçimde, bulanık çamurlu sudan bir tiksinti…
Nefes almaya çıktığım balkonlar çokça korkunç.
Şimdi benzin kokuyor sokaklar, ondandır midem bulanık.
Mürekkebim yok diye, cam kırıkları karışmış kanıma.
Elimde bir divit kalem öleceğim günü yazar yalnızca
Korkarım kalabalık yalnızlıktan, yaklaşmam uzanan ellere,
Sahte patlamaların esiri olmuş, içimdeki çocukluk umudu
Ufak bir bomba fitili, içimde yanan bu yangının sorumlusu…
Arayışımın yegâne sebebidir yolların beni götürdüğü sokaklar.
Çıkmazlar uğruna, cüretkâr bir bıkkınlık var içimde.
Şimdi, güvenecek bir tek tren istasyonları kaldı.
Trenler kaldı, Trenler kaydı, Trenler artık ayrılık gözyaşı..
Gözlerimde o damla yaş, ancak kedileri sulayacak kadar.
Sokaklar, gözlerimden ötürü suçlanıyor kimselerce.
Oysa ben, sonsuz göğün eşiğinde yazıyorum.
Güven, bir pusuladan öte; yağan karın altında kaldı.
Saçmalıyorum kelimelerce, intiharın eşiğinde.
Ölmeme, ufak bir sevgi kırıntısı kaldı.
Şimdi kulağımda melodiler var, uzakları yakın edercesine.
Telaşlı bir kalem ve ne yazacağını şaşırmış bir ben
Ancak derim yazılmış iki üç sözden başka bir şey yok,
Ve yokluk, varlığın resmini çiziyor avuç içlerimde.
Bahanemse kalpten gelmeliydi ancak,
Beynimin ve yüreğimin bu sarhoş, sisli savaşı,
Deli bir taştan öte, sağa sola yalpalıyor beni.
Kör kaldım, taşlarını ezbere bildiğim şiir sokaklarında.
Evet! Zalimlerden bir farkım kalmadı günah işlemekte.
Elimde bir tıngırtı, bağırışlarım yalnızca kendime,
Ve kendime, yalnızca bu bencil ölürcesine telaşım…
Bir yanıt yazın