Varoluşun İsyanı

İnsanlığın varoluşla mücadelesi yüzyıllardır devam eder. Bunun en güzel örneklerinden biri, MÖ 5. yüzyıla tarihlenen, Aiskhylos tarafından yazılan Zincire Vurulmuş Prometheus tragedyasıdır. Bu tragedyada, Yunan mitolojisinin asi karakteri Prometheus, tanrılardan ateşi çalarak insanlığa bir armağan sunar. Burada ateş, bilgi ve bilmekten gelen özgürleşmeyle ilgili bir metafor olarak kullanılır.

Peki, insanlar olarak neden ateşe bu kadar muhtacız? Bunun cevabını farklı şekillerde verebilirim. Örneğin, bizim için bilgi edinme refleksi, sosyal ve biyolojik evrimimizin yapı taşıdır diyebilirim ya da bilmek, insanlık olarak diğerleriyle kurduğumuz varoluş bağının temelidir de diyebilirim. Aslında Prometheus gibi biz de, sonu büyük bir yıkıma hatta tutsaklığa gitse dahi, kendimizi bir noktada bilgiyle özgürleştirebileceğimizi düşünürüz. Bu sebeple, sonunda zincirlenmek de olsa, bu büyük acıyı sırtlanırız. Çünkü bilmek, bizim için varoluşun temelidir.

Nietzsche’nin de dediği gibi: “Büyük acılar büyük varoluşların habercisidir.” Bu söz, Prometheus’un kaderiyle derin bir paralellik taşır. Bundan dolayı insanlık, büyük acıları sırtlar ve bir şekilde var olma, yaşama isteğiyle dünya üzerinde bulunur. Bu istek, Prometheus tragedyasında olduğu gibi, bir otorite veya tanrılar tarafından engellenmek istenebilir. Fakat biz, bir kez olsun özgürlüğü ve bilgiyi tattık mı, zincirlenmiş bile olsak kafamızdaki bu varoluşla yaşamaya devam ederiz. Benim için çok ilham verici olan bu tragedya, geçmişten günümüze ne zaman sayfalarını aralasam beni etkilemeye ve içine çekmeye devam eden bir niteliktedir. Prometheus’un bizlere verdiği mesaj, yüzyıllar boyunca geçerliliğini korumuştur ve eminim ki gelecekte de etkisini yitirmeden buna devam edecektir.

Son olarak, Prometheus’un özgürlüğün ne demek olduğunu bizlere hatırlattığı şu sözleri aklınıza getirmek isterim:

“Sen yoksa beni yaşamaktan bıkar mı sandın?

Kaçak çöllere giderim mi sandın

Açmıyor diye

Bütün düş tomurcukları?

Bak işte yerli yerindeyim;

İnsanlar yetiştiriyorum bana benzer;

Bütün bir kuşak benim gibi,

Acılara katlanacak, ağlayacak,

Gülecek, sevinecek,

Ve aldırış etmeyecek sana

Benim gibi!”

Erva Nazlı GÜL

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Biz Muamma,

Sanatın sınırsız dünyasında özgürce dolaşan, ifade biçimlerine kalıplar koymayan, düşünen ve üreten bir topluluğuz. Muamma, sanatın her dalına dokunarak yeni bakış açıları sunmayı, bağımsız ve özgün içerikler üretmeyi amaçlayan bir oluşumdur.

Bizim için sanat, sadece estetik bir olgu değil, aynı zamanda düşünceyi besleyen, sorgulatan ve dönüştüren bir güçtür. İşte bu yüzden, kendimizi tek bir tanımın içine hapsetmiyor, sanatın içinde özgürce var oluyoruz.

Bize Ulaşın!