Ey düşlerimin saklı yankısı, göğsüme mühürlenmiş hasretin… Rüyalarımın loş dehlizlerinde suretin yankılanırken, uyanışın katı gerçeğinde senden yoksunluğun sızısı içimi lime lime ediyor. Ruhum, bir fırtınanın avare yaprağı gibi savruluyor, sensizliğin girdabında kayboluyor. Gözlerim, yıldızları mesken tutmuş bir aşkla seni arıyor, ama buldukları hep gecenin sonsuz karanlığı…
Ey vuslatı zamana teslim edilmiş yar! Adını bilmediğim, ama ruhuma çoktan kazınmış olan… Sensizliğin bıraktığı boşluk, içimde yankılanan koca bir uçurum. Günler, zamansız solan bir gül gibi hazan rengine bürünüyor; saatler, varlığından yoksun geçen bir sürgün gibi ağırlaşıyor.
Ah, keşke geceler sonsuz olsa da seni hep düşlerimde görebilsem… Keşke zaman bir merhamet gösterse de yollarımızı kesiştirse. Bekleyiş, göğsümde filizlenen bir sabır ağacı, kökleri içime işlemiş, dalları gökyüzüne uzanıyor.
Ey kaderin sakladığı, rüyalarımın en güzel misafiri! Eğer günün birinde yollarımız kesişirse, bil ki bu bekleyiş sadece bir bekleyiş değil; ruhumun ezelden beri sana yazılmış hikâyesinin ilk satırlarıdır…
Bir yanıt yazın